Osmanlı imparatorluğunun son dönemleridir. Bir paşa, artık yaşı gelmiş mahdumunu takva sahibi, güzel ahlaklı, kocasına bağlı, helal süt emmiş bir kız ile evlendirmek ister.
Zevcesine arzusunu açınca, hanımı
"Bizim kahyanın bir kızı varmış. Ben görmedim, lakin ahlakını çok methettiler. Eyüp'de mütevazı bir evde oturuyorlarmış. Bence ona talip olalım bey" diye fikrini söyler.
Evvela kahyaya niyetlerini açarlar, hüsn-ü kabul görünce de gün tesbit edip kızı istemeye giderler. Kız da razı olunca kahya kızını vermeyi kabul eder. Söz, nişan, nikah derken düğün merasimi paşanın Kanlıca’daki yalısında yapılır.
Gelinle damat zifaf odasına uğurlanırlar. Gençler birbirlerini ancak o gece göreceklerdir.
Damat yüz görümlüğünü takmak üzere zevcesinin duvağını açınca fenalık geçirerek yere düşer. Kendine geldiğinde gelin başucunda hüzünle beklemektedir:
"Beyefendi, bir ömür yüzüne bakmaya mecbur olduğunuz zevcenizin küçük yaşta geçirdiği çiçek hastalığının yüzünde bıraktığı izler size büyük sıkıntı verdi. Lakin bu benim elimde olan bir kusur değil. Şimdi sizden istirhamım şu ki; 40 gün yanınızda bir misafir olarak kalayım. Bu müddetin sonunda 'mizaçlarımız uymadı' bahanesi ile evime döneyim. Bu hususta lütfen anlayış gösterin. Bundan da kimsenin haberi olmamasını istirham ediyorum!"
Konuşurken gözleri dolan ve nihayet ağlamaya başlayan kızcağız damadın ayaklarına kapanır. Damat ne diyeceğini şaşırmıştır. Onun haline üzülmüştür, lakin onunla bir ömür boyu evli kalmayı da gözüne kestirememektedir. Çaresiz, teklifini kabul eder.
Gece sabah olur, günler birbirini kovalar. Bu arada gelin elbette konaktaki herkesle mecburen münasebetler ihdas eder, bu münasebetlerdeki hâl ve tavırlarına akseden iyi kalbi, güzel hasletleri ile hizmetkârlara varıncaya kadar herkesin kalbinde taht kurar.
Kırk günlük mühletin dolduğu akşam, damadın yanına gider, başı önünde, kısık bir sesle
"yalıdaki kırk günlük misafirliğim için teşekkür ederim beyefendi" der, "artık evime dönmek üzere müsaadelerinizi istemekteyim."
Ama orada bir şey olur. Damat ayağa kalkar, gelinin önüne kavuşturduğu ellerini tutar ve "muhterem hanımefendi" der şefkat dolu bir sesle,
"şayet siz beni beğenmediyseniz ve evinize dönmekte kararlıysanız, ona bir diyeceğim olmaz. Lakin siz benim için artık vazgeçilmez bir zevcesiniz. Güzel ahlakınızı görünce asıl güzelliğin yüzde değil gönülde olduğuna bizzat şahit oldum ve size aşık oldum."
Bu minval üzere biraz daha konuşarak gelini ikna edip kararından vazgeçirir.
Ve en mühimi aralarındaki bu sırrı, evlenme çağına geldiklerinde mahdum ve kerimelerine de anlatırlar. Çünkü onların da 'aile saadetinde gönül temizliğinin ve güzel ahlakın her şeyden mühim olduğunu' bunu bizzat yaşayan anne ve babalarında görmelerini istemişlerdir.
Kaynak: anonim
Etiketler: zevce, mahdum, kerime, aile saadeti, yalı, yüz güzelliği, yüz görümlüğü, paşa, anne, baba, ebeveyn, evlilik, keramet, nikahta keramet vardır
0 yorum:
Yorum Gönder